MAHMUDİYE



















Efsane Gemi MAHMUDİYE

Ulusumuzun kaderinin çizildiği tarihi değişim süreçlerinde öne çıkan gemilerin hepsinin ayrı birer hikayesi vardır. Onlar, toplumun özlemlerini, sevincini, öfkesini, duygularını yansıtır, insanlar o gemileri kendilerinden bir parça olarak görür, onlar için şiirler yazar; şarkılar, türküler besteler; efsaneler yaratırlar. MAHMUDİYE Kalyonu, YAVUZ Zırhlımız, HAMİDİYE, NUSRET gemilerinin, BANDIRMA vapurunun yüce milletimizin gönlünde özel bir yer işgal ettiğini hepimiz biliyoruz. Döneminde dünyadaki en büyük harp gemisi olma onurunu yaşayan MAHMUDİYE Kalyonu, 1829 yılında İstanbul Tersanesi'nde bütünüyle Türk mühendis ve işçileri tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Muhteşem topları (128 top), olağanüstü kertede, periler kadar güzel görüntüsü, pruvasındaki görkemli aslanı ile görsellik ile gücü sevimli bir şekilde bir araya getirerek imparatorluğunun kudret ve azametinin bir simgesi olmuş, insanların kalbinde müstesna bir yer işgal etmiştir.

İstanbul Tersanesinde 1829 yılında inşa edilen döneminin en büyük gemisi olma özelliğini taşıyan ve Kırım Harbi ile efsaneleşen Mahmudiye Kalyonu
Bu gemiyi 1828 yılında, genç bir yüzbaşı olarak İstanbul'a geldiğinde gören Müşavir Paşa (Tuğa. Sir Adolphus SLADE)'nın anılarına kısaca göz atalım: "Biraz ileride inşası bitmek üzere olan çok güzel bir gemi vardı. Bu geminin mimarı ve mühendisi Türk ustasıydı. Ben olduğum yerde deniz mimarisinin bu güzel, bu muhteşem örneğini seve seve seyreder ve barbar dediğimiz adamlardan birisi tarafından yapılmış olmasına hayret ederken..."

İsmini Padişah II. Mahmut'tan alan Kahraman MAHMUDİYE, Kaptan Ateş Ahmet Beyin sevk ve idaresinde katıldığı Kırım Harbi'ndeki destanlaşan performansı ile halkımızın gönlünde taht kurmuş, Gazi sayılmış ve bir efsaneye dönüşmüştür. Bazı hikayelerde MAHMUDİYE'den Veli (ermiş) olarak bahsedilmektedir. Halkımız, MAHMUDİYE'nin ilahi güçler tarafından korunduğuna inanmıştır. Halk arasında yayılan bir söylentiye göre, Kırım Harbi patlak verdiğinde Haliç'te demirli bulunan gemisinin MAHMUDİYE olduğunu vurgulayarak, bir gece geminin subay ve eratı istirahat halindeyken, gaipten gelen bir emirle MAHMUDİYE'nin hareket ederek Sivastopol Limanı'na girdiğini, şaşkına dönen Rusların Sivastopol'ün işgal edilmesine engel olamadıklarını dile getirmişlerdir. MAHMUDİYE'nin Sivastopol önünde kendiliğinden bir sancağa, bir iskeleye dönerek, her iki bordasındaki toplarıyla limanı ateş altına aldığı rivayet edilmektedir.

Kırım Harbi'nde MAHMUDİYE'ye Barbaros Hayrettin Paşanın Sancağının benzeri toka edilmiştir. Müttefik gemilerinin sancakları Rus gülleleri ile paramparça olmasına rağmen, MAHMUDİYE'nin sancağının hiçbir isabet almaması üzerine, Müttefikler aynı sancaktan birer adet talep etmişlerdir. Kurban Bayramlarında MAHMUDİYE'nin başüstünde kan aktığı yönünde halk arasında yaygın bir kanaat oluşmuştur. Sultan II. Abdülhamit döneminde geminin hizmet dışına çıkarılma kararı alındığında, sökülen tahtalardan kan damladığı halk ve askerler arasında konuşulmaktaydı. MAHMUDİYE'nin yağlı boya, sulu boya ve karakalem resimlerini yapmak Osmanlı-Rus Harbine (1877-78) kadar ülke içindeki en önemli sanat faaliyeti sayılmıştır. Bir deniz ressamı olan Mirliva Nuri Paşa ve Kandiyeli Emin Baba gibi devrinin en ünlü ressamları bu efsane gemiyi resmetmiştir.